İngilizlerin İstanbul’u işgal yıllarında, onlarca yüz bulan
bir takım ayrılıkçı Rumlar şehrin bazı yerlerini mavi beyaz bayrakları ile
donatmışlardı. “İstanbul Konstantinapolis’tir öyle kalacak!” diye afişler ve
sloganlarla işgal kuvvetlerini etkilemeye çalıştıkları bugünlerde, Sultanahmet
Meydanı, Müslüman İstanbul’un sesi soluğu olacaktır. Meydanda nice miting
düzenlenecek, “İstanbul, İstanbul olarak kalacaktır. İslam memleketi olarak
edebiyete kadar kimliğini koruyacaktır!” sloganları meydanı inletecek ve
gerekli yerlere mesaj meydandan iletilecektir.
28 Şubat 2013 Perşembe
‘’Zalimler için yaşasın cehennem!’’ SÖZÜNÜ KİM SÖYLEDİ?
Yıl 1908. Hareket Ordusu İstanbul’u basmış ve bu çapulcular
güruhu, padişahın kardeş kanı dökülmesin diyerek orduyu çıkarmaması üzerine
şehre rahatlıkla girmiştir. Bu hassasiyeti, kendilerinden duyulan korkuya veren
darbeci zihniyet, Ayasofya civarında kurdukları idam sehpaları önünde insanları
muhakeme etmekte ve hemen orada idam etmektedirler. Sorgulama sırası genç bir
alime gelir. Tarih boyunca kimseye eyvallahı olmamış bu başı dik adam ilk kez
bu kendilerini bilmezlere gereken cevabı verecek ve serbest bırakılacaktır. Kendisine
Bediüzzaman denilen ve asrın nabzını tutan bu yüksek şahsiyet, Sultanahmet
Meydanı’ndan geçerken sadece bu kör zihniyete değil, bundan sonra gelecek
artniyetli ekiplere de seslenircesine yüksek sesle bağırarak meydanı
adımlayacaktır: “Zalimler için yaşasın cehennem”
ISTAKOZ NEDEN CANLI CANLI PİŞİRİLİR? ACIYI HİSSETMEZ Mİ?
KURŞUN GEÇİRMEZ CAM NASIL YAPILIR?
TELEFONUM DİNLENİYORMU ?
"Aradığınız numara kullanılmamaktatır" " Böyle bir numara kullanılmamaktadır" ya da benzeri bir açıklama duyarsanız problem yok demektir. Eğer telefon çalıyorsa, işte o zaman problem var demektir. Yani telefonunuz dinlenmede. Bu durumda kartınızı kırıp atın. O numaranızı ve o telefonununzu bir daha kullanmayın. Yeni bir kart almayı düşündüğünüzde kesinlikle aynı numarayı almayın!..
Cep telefonları IMEI numaraları da kayıtlarda kaldığı için o cep telefonunuzu da kullanmayın.
DEJAVU NEDİR?
Normalde aynı anda gerçekleşen duyarlılık ve algılama, birbirine senkronize olamayınca kişi “bu anı daha önce yaşamıştım” hissine kapılıyor.
NEDEN SOĞAN DOĞRAMAK AĞLATIR ?
Soğan doğradığımız zaman bulunduğumuz havaya lachrymatoryfactor isimli bir enzim yayılıyor. Bu enzimde gözümüzde kaşıntı yapıyor. Göz ise savunma mekanizmasını kullanarak gözyaşlarını kullanmak durumunda kalıyor.
26 Şubat 2013 Salı
ELLER SUDA ÇOK DURDUĞUNDA NEDEN BURUŞUR?
Eğer hücrelerinizin sahip olduğundan daha az yoğunlukta ya da az tuz çözeltisinin olduğu suya girerseniz, su osmos yöntemiyle vücuda emilir. Bu da derideki hücrelerin şişmesine neden olur. Hücreler alt tabakadaki dokulara bağlı olduklarından deri bu duruma uyum sağlayabilmek için buruşur.
22 Şubat 2013 Cuma
HALI SAHANIN VAZGEÇİLMEZLERİ NELERDİR ?
- Hep birlikte ileri çıkma ve geri gelme taktiği
- Baklava
- Son dakika işi çıkan arkadaşlar
- Saha içi tartışmalar
- Kaleye kim geçecek sorunu
- Isınmak adı altında boş kaleye şutlar, beceriksiz ortalar
- Oynadıkça göbek eriyor yanılgısı
- Uzaktan şut çekenler
- Ayakkabısını unutanlar
- Her maç öncesi aynı taktiği ateşli biçimde tartışmak
- Her hafta kesin karar verilen taktiğin hiçbir zaman uygulanmayışı
- Defans oyuncularının ileri çıkmaması
- ‘’Allah’ ın seven defansa gelsin’’ ricası
- Forvet oyuncularının geride durması
- Kalecilerin topu orta sahaya kadar sürmesi, hatta şut çekmesi
- Maksimum eğlence, maksimum tartışma
- Tüm yükün sırtında olduğunu sanıp tafra yapan takım arkadaşları
- Pas vermeyenler
- Her an pas isteyenler
- ‘’bomboştum’’ diye sitem edenler
- Kendini Messi ya da en kötü Cr. Ronaldo ayarında görenler
- Takımlar; rakibin daha genç olması yada attıkları gollerin sayılmaması nedeniyle yenilir. Hiçbir takım başka bir nedenden ötürü mağlup olmaz.
TWİTTER DA LİVES ON NEDİR?
Siz ölsenizde twitter hesabınız yaşayacak
'Kalp atışınız durduğu zaman bile tweet atıyor olabileceksiniz.' Bu sözlerle tanıtılıyor sosyal paylaşım sitesi Twitter'daki 'liveson' adlı yeni uygulama. Önümüzdeki ay başlatılacak uygulama, 'nasıl olacak da bir twitter kullanıcısı tweet atmaya devam edebilecek?' diye şimdiden merak konusu. Bunun için öncelikle hesabınızı 'canlı tutmak' istemeniz gerekli. Daha sonraki iş ise son zamana kadar Twitter da yaptığı paylaşımlar. Çünki profilinizde ki o paylaşımlar, sizin beğendiğiniz yada beğenmediğiniz makaleleri, etkinlikleri veya haberleri belirlemeye yetecek. Ardından ise hayatta olsaydınız ilgi duyduğunuz, seveceğiniz, tahmin edilen herşey sizin adınıza tweet atılacak.
FOKLAR NASIL UYUR?
Foklar bir gözü açık uyuyor.
Fokların, uyurken beyninin sağ yarısının uyanık kaldığı ortaya çıktı. Toronto Üniversitesi 'nden John Peever, fokların suda beyninin bir bölümünün uyanık kaldığını, karada ise 'insanlar' gibi uyuduğunu belirtti. Bu hayvanların beyninin uyuyan bölümünde hücreler arasındaki iletişimi sağlayan asetilkolin kimyasalının seviyesinin düşük, diğer bölümünde ise yüksek olduğunu belirtiyor
RÜYADA BİT GÖRMEK NE ANLAMA GELİR?
Rüyada bit görmek, mala işaret eder.Rüyada yeni elbisesinde bit olduğunu görmek, rüya sahibi için artması ümit edilen mala işaret eder. Eğer bit, eski elbisede olursa, rüya sahibinin fazla borçlanacağından korkulur.Yerde görülen bitler zayıf bir topluluk ile yorumlanır.Rüyada bir biti öldürdüğünü gören kimse, sünnete aykırı bir şey ister.Rüyada elbisesinde veya vücudunda çok bit bulunduğunu görmek: hayra, nimete, berekete, üzüntü ve kederden kurtulmaya işaret eder.Bir kimse az bit görse ve onları öldürse o kimsenin bütün üzüntülerden kurtulmasına işaret eder.
Rüyada çok bit görmek, uzun bir hastalığa, zarar, fakirlik ve ihtiyaca işaret eder. Çok bit görmek üzüntü, keder, ve sıkıntılı bulunan bir kimsenin düştüğü üzüntü, keder ve sıkıntılardan kurtulmasına işaret eder. Bit yemek, düşmanı kahretmeye işaret eder.Uykudan uyanırken bitin üzerinde gezdiğini zanneden kimse, üzüntü ve kederden kurtulamaz.Rüyada kendi elbisesinden bit topladığını gören kimseye, abartılı bir yalan söylenir.Bir kimseyi rüyada bit ısırsa, zayıf bir topluluk ona söz atar ve ona iftira ederler.Rüyada kendisini bitin kaşındırdığını gören kimse borçlu olduğundan arınır.Rüyada buğday biti görmek, azap çekmeye işaret eder.
20 Şubat 2013 Çarşamba
NASRETTİN HOCA GERÇEKTE KİMDİR?
Türk halk bilgesi. Halk dilinde, duygu ve inceliği içeren, gülmece türünün öncüsü olmuştur.
Sivrihisar'ın Hortu yöresinde doğdu, Akşehir'de öldü. Babası Hortu köyü imamı Abdullah Efendi, annesi aynı köyden Sıdıka Hatun'dur. Önce Sivrihisar'da medrese öğrenimi gördü. Babasının ölümü üzerine Hortu'ya dönerek köy imamı oldu. 1237'de Akşehir'e yerleşerek, Seyyid Mahmud Hayrani ve Seyyid Hacı İbrahim'in derslerini dinledi. İslam diniyle ilgili çalışmalarını sürdürdü. Bir söylentiye göre medresede ders okuttu, kadılık görevinde bulundu. Bu görevlerinden dolayı kendisine Nasuriddin Hâce adı verilmiş, sonradan bu ad Nasreddin Hoca biçimini almıştır.
Onun yaşamıyla ilgili bilgiler, halkın kendisine olan aşırı sevgisi yüzünden, söylentilerle karışmış, yer yer olağanüstü nitelikler kazanmıştır. Bu söylentiler arasında, onun Selçuklu sultanlarıyla tanıştığı, Mevlânâ Celâleddin ile yakınlık kurduğu, kendisinden en az yetmiş yıl sonra yaşayan Timur'la konuştuğu, birkaç yerde birden göründüğü bile vardır.
Nasreddin Hoca'nın değeri, yaşadığı olaylarla değil, gerek kendisinin, gerek halkın onun ağzından söylediği gülmecelerdeki anlam, yergi ve alay öğelerinin inceliğiyle ölçülür. Onun olduğu ileri sürülen gülmecelerin incelenmesinden, bunlarda geçen sözcüklerin açıklanışından anlaşıldığına göre o, belli bir dönemin değil Anadolu halkının yaşama biçimini, güldürü öğesini, alay ve eğlenme türünü, övgü ve yergi becerisini dile getirmiştir.
Nasreddin Hoca, halkın duygularını yansıtan bir gülmece odağı olarak ortaya çıkarılır. Söyletilen kişi, söyletenin ağzını kullanır, böylece halk Nasreddin Hoca'nın diliyle kendi sesini duyurur.
Nasreddin Hoca, bütün gülmecelerinde, soyut bir varlık olarak değil, yaşanmış, yaşanan bir olayla, bir olguyla bağlantılı bir biçimde ortaya çıkar. Olay karşısında duyulan tepkiyi ya da onayı gülmece türlerinden biriyle dile getirir. Tanık olduğu olaylar genellikle halk arasında geçer. Hoca, soyluların, yüksek saray çevresinde bulunanların aralarına ya çok seyrek girer ya da hiç girmez. Sözgelişi onun tanıştığı söylenen Selçuklu sultanlarıyla ilgili gülmecesi yoktur.
Timur'la ilgili "hamam, Timur ve peştemal" gülmecesi de, Timur'dan çok önce yaşadığı için, sonradan üretilmiştir. Halk beğenisi Hoca'yı Timur gibi çevresine korku salan bir imparatorun karşısına hamamda çıkarak, "kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit" türünden bir yergi yaratmıştır. Burada yerilen, dolaylı olarak kendini toplumun, halkın üstünde gören saray insanlarıdır.
Nasreddin Hoca gülmecelerinde dile gelen, onun kişiliğinde, halkın duygularını yansıtan başka bir özellik de eşeğin yeridir. Hoca eşeğinden ayrı düşünülemez. Onun taşıtı, bineği olan eşek gerçekte bir yergi ve alay öğesidir. Anadolu insanının yarattığı gülmece ürünlerinde atın yeri yoktur denilebilir. Eşek, acıya, sıkıntıya, dayağa, açlığa katlanışın en yaygın simgesidir. Soyluların, sarayların çevresinde üretilmiş gülmecelerde eşek bulunmaz, oysa at geniş bir yer tutar.
Bu konuda başka bir çelişki sergilenir. Gülmecede güldürücü öğe ile yerici öğe yanyana getirilir. Bunun örneği de kendisinden eşeği isteyen köylüye, "eşek evde yok" deyince ahırda onun anırmasını duyan köylünün "işte eşek ahırda" diye diretmesi karşısında, Hocanın "eşeğin sözüne mi inanacaksın benimkine mi" demesidir.
Onun gülmecelerinde, kaba sofuların "ahret" le ilgili inançları da önemli bir yer tutar. "Fincancı Katırları", "Ben Sağlığımda Hep Burdan Geçerdim" başlıklı gülmeceler katı bir inanç karşısındaki duyguyu açığa vurur. Toplumda neye önem verildiğini anlatan "Ye Kürküm Ye" gülmecesi, Hoca'nın dilinde, halkın tepkisini gösterir.
Nasreddin Hoca'nın etkisi bütün toplum kesimlerine yayılmış, "İncili Çavuş", "Bekri Mustafa", "Bektaşi" gibi çok değişik yörelerin duygularını yansıtan gülmece türlerinin doğmasına olanak sağlamıştır. Bunlardan ilk ikisi saray çevresinin oldukça kaba beğenisini, üçüncüsü de gene halkın, Şeriat'ın katılığına karşı duyduğu tepkiyi dile getirir.
BİR ARABANIN GİDECEĞİ EN EKONOMİK HIZ KAÇTIR?
Araba üretücileri yıllardan beri sürücülere yakıt verimi
için olabilecek en uygun hıızın saatte 88.5 km olduğunu söyler. Ama aslında
daha azdır.
What Car? Dergisinin 2005 yılında yakıt verimi üzerinde
yaptığı bir araştırmada beş araba denek olarak kullanılmıştır. Hepsinde en iyi
sonuçların saatte 64 km’nin altında iken elde edildiği, sadece iki modelde ise
en iyi verimin saatte 32 km’nin altında alındığı ortaya çıktı.
Ortalama olarak arabalar saatte 112 km ile giderken saatte
80 km hızla gittiklerinden %40 daha çok yakıt harcar. Rapor sonucu oldukça
basittir: ‘aracınızla ne kadar yavaş giderseniz o kadar az yakıt harcarsınız’ .
Parayı harcayan sadece hızlı gitmek değildir. Modern arabalar
eskiye nazaran daha sessizdir. Bu arabaların sorunsuzca ilerlediği izlenimi
verir, bu yüzden sürücüler gerektiği kadar vites değiştirmezler. Altıncı viteste
saatte 64 km hızla yol almak, aynı hızı dördüncü vitesle yapmaktan %20 daha az
yakıt harcar.
Klimalar da yakıt verimini etkiler, hem de 1,6 km’de 4,54
litre kadar. Şayet camı açmayı tercih ederseniz bu sefer de aerodinamikten
verdiğiniz ödün yüzünden daha fazla benzin tüketirsiniz. Hatta araç teybi bile
daha çok yakıt tüketmenize neden olur.
Doğru hızda seyretmenin başka avantajlarıda vardır. Enerji Araştırmaları
Merkezi, bütün İngiliz sürücülerin saatte 120 km’lik hız limitine uymaları
durumunda engellenecek C02 kirliliğinin, 3 milyon Ford marka
arabanın yollardan kaldırılmasına eşit olacağını söylemektedir
RADYASYON ÖLDÜRÜR MÜ?
Japonya’daki reaktör patlamalarıyla meydana
gelen sızıntı tüm dünyada radyasyon korkusuna yol açtı. Peki radyasyon insan
vücudunda nasıl bir seyir izler, hangi organı ne kadar etkiler, kısa ve uzun
vadedeki sonuçları nelerdir?
Japonya’yı sallayan 8,9 şiddetindeki
depremden sonra Fukuşima Nükleer Santrali’ndeki reaktör patlamaları ve
radyasyon sızıntısı akıllara bir kez daha Çernobil faciasını ve radyasyonun
canlılar üzerindeki etkisini getirdi. 20. yüzyılın en büyük nükleer kazası olan
Çernobil reaktör kazası, Nisan 1986’da Ukrayna'nın Kiev bölgesine bağlı
Çernobil kentinde meydana geldi ve yıkıcı sonuçlar doğurdu.
Çernobil kazasından sonra çok sayıda
insan ilk birkaç saat içinde yüksek dozda radyoaktif iyodine maruz kaldı.
Radyoaktif iyodinin neden olduğu en önemli sağlık sorunlarından biri, çocukluk
çağı tiroit kanserleri. Zaten kazadan sonraki ilk aylarda, radyoaktif iyodin
düzeyi yüksek sütlerden içen çocuklar, yüksek radyasyon dozları aldı ve 2002
yılına kadar bu grup içinde 4000’den fazla tiroit kanseri teşhis edildi.
Şikayetler 10 Dakika Sonra Başlıyor
İnsan vücudu bir nükleer kaza
sonucu radyasyona maruz kalırsa, maruz kaldığı radyasyon miktarıyla doğru
orantılı şikayetler ortaya çıkıyor. Fakat önce maruz kalınan doz ne olursa
olsun bir prodromal dönem yaşanıyor. Tüm vücudun radyasyona maruz kalmasından
5-10 dakika sonra prodromal dönem denilen ve iştahsızlık, bulantı, kusma ve
yorulma ile giden şikayetler görülüyor.
Belirtiler Birkaç Gün Sürebiliyor
Maruz kalınan doz ne kadar yüksek ise
bu şikayetler o kadar çabuk ortaya çıkıyor ve bir o kadar şiddetli oluyor.
Diğer erken belirtiler de buna eşlik edebiliyor. Bu belirtiler; ishal,
kramplar, ateş, baş ağrısı, sıvı kaybı, dehidratasyon ve sonunda hipotansiyon,
yani tansiyonun anormal derecede düşmesidir. Bu dönem birkaç saat veya birkaç
gün sürebiliyor.
Latent Dönem Ölümle Sonuçlanıyor
Bu dönemin ardından latent dönem başlıyor.
Hastanın kendini çok iyi hissettiği ve yaklaşık bir hafta süren bu latent
dönemden sonra maruz kalınan doza bağlı olarak hematopoetik, (kan yapımına
yönelik), gastrointestinal (sindirim), serebrovasküler (kalp-damar) sisteminin
çökmesi üzerine ölüm gelişiyor.
Etkileri Yıllar Sonra Çıkıyor Ve Kanser Yapıyor
Radyoaktif maddeler vücutta tüm organları
etkiler ama özellikle hızlı çoğalan hücreler radyasyona hemen cevap verirler.
Örneğin deride kızarıklık, ülserasyon, üreme hücrelerinde sterilizasyon, gözde
katarakt, saçlı deride saç dökülmesi, bağırsaklarda ishal ve bulantı bu
reaksiyonlara birer örnektir. Bazı hücrelerde radyasyona geç cevap verirler.
Beyin, omurilik gibi dokularda onarım çok zor olur. Radyasyonun geç etkileri
ise seneler sonra ortaya çıkar. İkincil kanserler buna en güzel örnektir.
Japonya'daki depremden sonra Fukuşima nükleer satralinde çıkan yangın ve patlama, buradan kaynaklanacak radyasyonun insan sağlığına zararları konusunda kaygıları artırdı.
Ancak nükleer reaktörlerin yakın çevresinde yaşamayanların tehlikeli dozda radyasyona maruz kaldıklarını gösteren herhangi bir belirti yok.
Radyasyonun sağlık üzerinde etkileri kısaca şöyle:
- Dün akşam Tokyo civarındaki radyasyon seviyesinin 1 mikrosievert'ten az olduğu bildirildi. Bu miktar normalin 10 katı olsa da uzmanlar bu radyasyon miktarının çok düşük olduğunu ve hatta 10 mikrosievert'e denk gelen bir diş röntgeninden daha az olduğunu belirtiyor.
- Bir kişi yıl boyunca Tokyo'da bu seviyede radyasyona maruz kalsa bile bunun vücuttaki bir organın tomografisinin çekilmesi sırasında alınan radyasyon miktarının üçte birine denk geldiği kaydediliyor.
- İnsanlar zaten doğadan belli miktarda radyasyon alıyor. Uçak seyahati, rutin çene ve diş röntgenleri, MR, tomografi gibi tıbbi testlerden de radyasyon alınıyor.
- Uçuş rotasına göre, 40 bin feet yükseklikteki bir uçuş saatte 3 ila 9 mikrosievert radyasyona yol açıyor ki bu da şimdiye kadar Tokyo'da ortaya çıkandan daha yüksek.
- Genel olarak bir insan bir yılda hava ve topraktan 1 ila 10 millisievert radyasyon alıyor.
- Bin mikrosievert, 1 millisievert ediyor.
- Tüm vücudun bilgisayarlı tomografisi 20-30 millisievert, tek bir organın tomografisi ise 10 millisievertten az radyasyon veriyor.
- Radyasyon sievert birimi kullanılarak ölçülüyor ve bu insan dokularınca emilen miktarı belirliyor. Bir sievert bin millisievert ediyor.
- Bugün sabah itibarıyla Fukuşima'daki radyasyon seviyesi saatte 10 millisieverte ulaştı daha sonra 3 millisieverte düştü. Dün sabah ise bu miktarın saatte 400 millisieverte çıktığı belirtiliyor.
ŞİKAYETLER 10 DAKİKA SONRA BAŞLIYOR
İnsan vücudu bir nükleer kaza sonucu radyasyona maruz kalırsa, maruz kaldığı radyasyon miktarıyla doğru orantılı şikayetler ortaya çıkıyor. Fakat önce maruz kalınan doz ne olursa olsun bir prodromal dönem yaşanıyor. Tüm vücudun radyasyona maruz kalmasından 5-10 dakika sonra prodromal dönem denilen ve iştahsızlık, bulantı, kusma ve yorulma ile giden şikayetler görülüyor.
BELİRTİLER BİRKAÇ GÜN SÜREBİLİYOR
Maruz kalınan doz ne kadar yüksek ise bu şikayetler o kadar çabuk ortaya çıkıyor ve bir o kadar şiddetli oluyor. Diğer erken belirtiler de buna eşlik edebiliyor. Bu belirtiler; ishal, kramplar, ateş, baş ağrısı, sıvı kaybı, dehidratasyon ve sonunda hipotansiyon, yani tansiyonun anormal derecede düşmesidir. Bu dönem birkaç saat veya birkaç gün sürebiliyor.
LATENT DÖNEM ÖLÜMLE SONUÇLANIYOR
Bu dönemin ardından latent dönem başlıyor. Hastanın kendini çok iyi hissettiği ve yaklaşık bir hafta süren bu latent dönemden sonra maruz kalınan doza bağlı olarak hematopoetik, (kan yapımına yönelik), gastrointestinal (sindirim), serebrovasküler (kalp-damar) sisteminin çökmesi üzerine ölüm gelişiyor.
ETKİLERİ YILLAR SONRA ÇIKIYOR VE KANSER YAPIYOR
Radyoaktif maddeler vücutta tüm organları etkiler ama özellikle hızlı çoğalan hücreler radyasyona hemen cevap verirler. Örneğin deride kızarıklık, ülserasyon, üreme hücrelerinde sterilizasyon, gözde katarakt, saçlı deride saç dökülmesi, bağırsaklarda ishal ve bulantı bu reaksiyonlara birer örnektir. Bazı hücrelerde radyasyona geç cevap verirler. Beyin, omurilik gibi dokularda onarım çok zor olur. Radyasyonun geç etkileri ise seneler sonra ortaya çıkar. İkincil kanserler buna en güzel örnektir.
ABD Çevre Koruma Kurumu'na göre millisievert birimiyle, farklı radyasyon seviyeleri ve bunların insan sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri ise şöyle:
50-100 millisievert radyasyona maruz kalmak, kanın kimyasını değiştiriyor.
500 millisievert: saatler içinde bulantıya yol açıyor.
700:
Kusma
750: 2-3 haftada saç dökülmesi
900: İshal
1000: Kanama
4000: Tedavi uygulanmazsa, 2 ay içinde muhtemel ölüm
10,000: Bağırsaklarda tahribat, iç kanama ve 1-2 haftada ölüm
20,000: Merkez sinir sisteminde tahribat ve dakikalar içinde bilinç kaybı. Saatler ve günler içinde ölüm.
Kaynak: Tayvan Atom Enerjisi Kurumu, Dünya Nükleer Birliği, ABD Çevre Koruma Kurumu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)