Yoksulluk kültürü diyince mesela yaşadıklarımdan "yama" aklıma geliyor. Orta mektebi bitirinceye kadar pek çok sınıf arkadaşım pantolon dizlikleriyle ceket dirseklerine "yama" vardı. Gömlek yakaları yıpranınca ters- yüz edilirdi. Ve işte yaşı ellinin üzerine çıkmış bir ferdin hatırlayacağı üzere büyüklerin giysileri ters- yüz edilip kesilipbiçilip küçüklere uyarlanırdı. Ayakkabı yerine kara lastik giyerdik. Çoraplarımız (henüz naylon çorap yaygınlaşmamıştı) yünden ve evden imal edilir; delinen parmak uçları ve tabanları sürekli " gözünerek" yenilenirdi. Bir küçük taşla şehrindeydik ve mahallemizde kimsenin evinde " mobilya" yoktu. İşte bildiğimiz tahta sedirler; sedirlere serilen şilteler ve sedir örtüleri, duvara yaslanan kanaviçe işlemeli yastıklar, kırlentler. Kimsenin penceresinde tül perde asılı değildi. Kimsede buzdolabı, çamaşır makinesi yoktu. Bunlar bilinen şeyler. Eski günlerde söz açanlar hep anlatır. Dede ve ninelerimizden dinlediklerimiz yanında bolluk ve refah içinde olduğumuz düşünür, halimize şükrederdik. Onlar yıllar süren savaşların, seferberliğin, göçlerin, kıyım ve kıtlıkların içinden çıkıp gelmişler, süpürge tohumundan arpadan ekmek yemiş, açlıktan kırılmışlar. Babamız eve bir külek zile pekmezi veya bir kilo tayin helvası gertirdiğinde biz bayram ederdik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder